24 Mayıs 2014 Cumartesi

L'amour est un oiseau rebel

Bu hafta iki tane Türk aşk filmi izledim. Biri bugüne kadar bölük pörçük izlediğim ve hiç dikkat etmediğim Issız Adam, diğeri de daha önce izlediğim İklimler. Nuri Bilge Ceylan Cannes’da Palme d’or alınca tekrar izlemek istedim. 


Issız Adam sığlığı ve kötü oyunculuklarla beni duygulandırmaktan ziyade güldürdü. Hangi kadın aşık olduğu erkeğin köyüne gidip eşyalarını karıştırır allah aşkına? Bir de yaşadıkları da 1 aylık takılma cinsinden bir şey. Adam plak dinliyor diye mi aşık oldu kız anlayamadım zira ıssız adamın pek aşık olunacak bir tarafı yok. Yine de ben bu filmde biraz erkeğe hak verdim. Ada Alper’in evlilik bağlanma korkusu olduğunu seziyor sezmesine de annesiyle düğün salonlarında gezmekten de kendini alamıyor. Ya da evlenince ev kadını olacağı şakasını yapıyor. Bu şaka benim bile iştahımı kesti. Küçükken hep insanların ne zaman büyüdüğünü merak ederdim. Genç bir kızdan bildiğimiz teyzeye dönüşme süreci. Birkaç yıldan beri arkadaşlarım evlenmeye başladı. Teyzeye dönüşenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Evlenince evde oturma hayali kurmaya başlayanlar, kek börek pişirip kilo alanlar, elti görümce bacanak gibi yalnızca Türk ataerkil baskıcı ailesinin değer verip isimlendirdiği tuhaf bağların içinde kaybolanları gördükçe büyümeye direnenler en azından bu modelde büyümeye direnen arkadaşlarımı daha da çok sevmeye başladım. Ada da maşallah 1 ay biriyle takılınca hemen haminne moduna girmeye ne meraklı. O açıdan ıssız adamın boğulmasını ıssızlık değil normal buldum. Adam zaten bu modelden köyünden annesinden zor kaçmış, neden kendini tekrar aynı döngüye soksun? Bir de ıssız adamın aslında kızla olamamasının sebebi eşcinselliği, bu çok açık. Ben biraz kavuşamayan eşcinsel aşıklar filmi gibi izledim bu filmi, Ada erkek de olabilirmiş, hem o zaman film daha anlaşılır hale geliyor. Ada da sadece evlenmiş olmak için evlenmiş herhalde, 1 aylık macerasını unutamadığına göre. Böyle çaresiz kadın figürlerini pek sevmiyorum. 


Sonra İklimleri izledim. Orda da duygusal açıdan kadına her şeyini veremeyen hep uzak hep biraz eksik bir adamı oynamış Nuri Bilge. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim de Ebru Ceylan ne güzel bir kadın, duru güzel dediklerinden eskilerin. Bu filmde de ilginç biçimde uzak olan erkek, sonunda aklını başına devşirip Bahar’ın peşinden gidiyor. NBC’nin de ilişkilere saçma biçimde ıssız adam penceresinden baktığını görmek aslında şaşırtıcı. Kadın hep edilgen, erkekler aklını başlarına devşirip geri gelen başkahramanlar. Türk sinemasının femme fatale açığı iyice ortaya çıkıyor. Kadınlar böyle duygusal açıdan eksik adamları ilkgençlik haricinde pek umursamıyorlar, gerçi filmde Bahar çok seviyor NBC’yi. Bunu araba sahnesinde anlıyoruz, NBC arabada kendinden geçmiş dağılmış uyuyor. Bahar’ın ona bakıp gülümseyişi ancak seven bir kadından beklenecek bir hareket. Motorda gözlerini kapatıp ikisini öldürmeye kalkmasını da gerçekçi buldum. NBC filmde cool adam olduğu için Bahar da cool kadını oynamak zorunda. Seni seviyorum dediğini ancak rüyasında görebileceğini biliyor. Takdir ettiğim bir diğer yönü de NBC’nin arkadaş kalalım önerisini kesin olarak reddetmesi ve kalkıp Ağrı’ya gitmesi oldu. Bir ilişkiden mutlu değilsek o ilişkiyi değiştirmenin yolu o ilişkiyi bitirmek. Normalde film ve kitap kahramanları böyle durumları kanırtır, birbirinden gidemez. Bahar gidiyor. Filmin gerçekçiliği bir kez daha hoşuma gidiyor benim de. NBC de değişmez kural , Bahar’ın peşinden tıpış tıpış gidiyor. Çok istediği yaz tatili yerine soğuk karlı bir şehirde Bahar’ın peşine düşüyor. Süngüsü düşmüş, coolluğunu unutmuş, evlenelim sen ne istersen olsun diye ayaklarına kapanıyor Bahar’ın. Bahar’ın hemen yüz vermemesi de hoşuma gitti. Çünkü filmlerin aksine Bahar biliyor ki birinin değişmesi o kadar kolay değil. Anlık gaza gelmelerle happily ever after ancak filmlerde olur. Bahar film kahramanı değil ama. Ben bu filmde Bahar’ı çok sevdim. Gördüğü rüya da hayırlara vesile. Bahar’ı mutlu günler bekliyor. 


Türk sinemasında daha çok kadın filmi aşkı kadın gözünden anlatan filmler olması dileğiyle.

1 yorum:

  1. Issız Adam’ı ilk çıktığında izlemiş ve çok beğenmiştim. 22 yaşındaydım. Zaten o dönem izleyip de beğenmeyeni balkondan falan atardık sanırım. Şimdi bu yaşımla düşününce ben de çok eksik buluyorum bir çok şeyi. Sanırım o müziklerin üzerine hangi aşk görüntüsünü eklesek izletecekti kendini. Ama iki karakterin gerçekten aşık olduğuna inanırsak ve yaptıkları seçimleri çok da kurcalamazsak yine de final sahnesini çok etkileyici buluyorum. O yaşa(ya)mamışlık kavuşamamışlık hissi insanın içini kanırtıyor. Gerçeklik duygusundan uzak, sadece filmlerde kitaplarda olacak türden.

    YanıtlaSil