11 Kasım 2014 Salı

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi

 "It's that I've put my genius into my life; I've put only my talent into my works."

Yusuf Atılgan'ı ve eserlerini çok severdim ama bu hikaye beni etkiledi. Serpil Hanım ne ince ruhlu şair bir kadınmış. Seyyan Hanım da aşkı için şarkı söylemeyi bırakmış. Sanatın yeri sevgiyle dolunca pek pişmanlık olmuyor sanırım. Hislerini böyle incelikle anlatabilen insanları görünce kendimi pek kaba saba hissediyorum. Ruh zerafeti ne mühim özellik.

Serpil Hanım, başarılı bir tiyatro sanatçısı, başarılı bir şarkı yorumcusudur; ancak sürdüremez bu uğraşlarını.


"Ben on altı on yedi yaşlarındaydım. "Aylak Adam"ı okudum. O zaman Ankara'da yaşıyordum. Çok etkilendim. Yani, şöyle bir şey oldu; çok yakından tanıdığım biri duygusu gelişti. Kendimi çok yakın hissettim. Dünya görüşü, dünyaya bakışı beni çok etkiledi. Edebi anlamda da müthiş sürükleyici, inandırıcı, şiirsel, dili son derece temiz; çarpıldım. Dedim ki ben bu adamı bulacağım. Körse de, topalsa da farketmez. Ondan sonra da ne olur ne biter bilemem. "Aylak Adam"da da içten içe hissedersiniz; hem çok hoş biri, hem tekin değil bu adam dersiniz. Korkutucu bir yanı vardır. Belki yaklaşabilirsiniz, belki ele geçirebilirsiniz ama sonuna kadar da problem olacak biri olabilir. Çok rasyonel şeyler değil tabii. Sadece sezgiler. Ama aradım. Üç ay kadar Ankara'da iz sürdüm. Bulamadım. Kalktım İstanbul'a geldim. Bir arkadaşımın yardımıyla bir yayınevinden Manisa'nın bir köyünde yaşadığını öğrendim. Oturdum mektup yazdım. Çok gençtim, İstanbul'a gelmem bile sorundu. Manisa'ya gidemedim. O sırada "Aylak Adam" çok popüler olmuş, o da beş yüze yakın mektup almış. Hiç sevmezdi o tür şeyleri. Mektuplara baksın, cevaplar yazsın, ilgili değildi hiç. Bir tek bana cevap vereceği tutmuş. Sonra bir yıl kadar mektuplaştık. Sonra geldi İstanbul'da buluştuk.



Tünel'de buluştuk. Yusuf, karşıdaki geçitte bekleyecek ben de Tünel'den çıkacağım. Ben indim, baktım orada. Merhaba bile demedik. Birbirimize yürüdük, Viyana lokantasına kadar. Karşılıklı oturduk bir masaya. Aradan bir süre geçti, ikimiz de titriyorduk. Epey bir süre geçmedi. Böyle başladı işte.



Ben on yedi yaşındaydım, o otuz dokuz yaşında. İlk söylediği şey, sol görüşlü olduğuydu. Para kazanamayacağını düşündükleri için taviz vermeyeceğini vurguladı. Son derece önemliydi bizim için. İlişkimiz çok uzun sürdü. Ama çok geç evlendik. Ben otuz iki yaşındaydım evlendiğimizde. Para yok, pul yok, bende de yok, memlekette bir tarlası vardı, ortakçının işleyip, para yolladığı ufak bir tarla, hepsi o. Hiç para hesabı yapmazdı. O küçük paralarla istediğimiz şeyleri yapar, iki günde bitirirdik. Sanatçıydı tabii. Her şeyi görürdü. Kimsenin fark etmediği şeyleri, o havada görürdü. İyi yemek, en çok onu ilgilendirir. Aydın diye hiçbir şeye tepeden bakmazdı. Yaş farkı bir yandan, hapse girip çıkmış bir yandan, zordu ilişkimiz. Benim de bir tiyatro sürecim vardı. Yusuf, çok saygı duyardı buna. Hiç kimse desteklemedi. Aslında ailede beni anlayacak biri vardı. Babam. Ama ben o zaman yeterince olgun değildim. Babamı tanımıyordum. En çok babam yıkıldı, ama beni en çok o anladı.



Herkes Yusuf Atılgan'ı köy yazarı olarak tanımlıyor. Vurgulanan bir şey bu. Ama çok kentli biriydi. Ailesi göçmen. Babası kol memuru. Manisa yakılıp yıkılınca, yakın bir köye kaçılmış. Orada yaşayan herkes gibi klasik bir Türk ailesi gibi değildiler zaten.Göçmen olmalarının da önemi var.



Ankara Sanat Tiyatrosu'ndan ayrılan grupla, Antigone'yi oynadım. Genco'yla (Erkal) çalıştım. Ağabeyim Durul Gence'yle iki yıl kadar müzik çalışmalarım oldu... Sonra bıraktım. Bir sürü neden var tabii. Aslında çok da başarılı oldum. Bir bütünlük bulamadığım için bıraktım. Ekip işleri, bütün bu çalışmalar ve kendimi ait hissettiğim bir çalışma olamadı. Anlayış, saygı, özveri gerektiren çalışmalardı ve çok az insanda bu vardı. Aradığım bütünlük yoktu. Oyunculuğun çok acısını çektim. Bırakma süreci sancılı geçti.



Eğer bırakmasaydım, kendime yabacılaşacaktım. Bedeli, sevememek, sevilememek olacaktı. Bunu istemedim. Böyle bir şansım oldu. Bunun farkına vardım. Ondan sonra Yusuf'la evlendim. Bir kez bile arkama bakmadım. Hemen de Mehmet doğdu. Sanatın yerine koyabileceğim tek şey sevgi olabilirdi. Hepsi Mehmet'e ve Yusuf'a gitti. Hayatı sürdürmek için para kazanmak gerekti, ben çalıştım bizim evliliğimizde. Zaten öyle konuşmuştuk. Antikacılık yaptım el yordamıyla. Büyük paralar kazanmadım ama geçindik. Öte yandan da evliliğimi korudum. Yusuf ve Mehmet, hep ön planda oldu. Yusuf güzel yemek severdi. Kötü bir yemek asla yemedi. Huzurlu ve mutluydum yaptığım seçimden. Dediğim gibi hiç arkama bakmadım.



Yusuf, kavgadan gürültüden hiç hoşlanmayan bir adamdı. Ağırbaşlı, ağırlığı olan biriydi. Hiç kimseden çekinmedim ondan çekindiğim kadar. Son derece ilgili, ama maço yanları hiç olmayan bir adamdı. Dakik, disiplinli biriydi. Dörde on kala dediyse ve saat dörtse ölmüş olduğunu düşünebilirdiniz. Sakinliği severdi ve kendi yıldızında yaşardı. Köşede kocaman bir berjer koltuğumuz vardı ve o orada okurdu. Yemeklerini saatli yerdi. Öğün aralarında hiçbir şey yemezdi. Çok ayık bir adamdı. Ben hep diyorum ki, biz hepimiz uyur gezeriz. Saat takmazdı mesela, ama saatin kaç olduğunu bilirdi. Saati kol saatiydi ama cebinde taşırdı.



Hiçbir şeyini bir yerde unutmazdı. Son derece sorumluluk alırdı. Mehmet'i istemedi önce. "Dede olacak yaşta adam, baba olmuş" derler, dedi. "Ne zamandan beri başkalarının düşünceleriyle yaşıyoruz!" dedim, ben de. Çok güçlü bir adamdı. Anlatmak çok zor. Yaşadıklarından sonra hâlâ dimdik ayakta olması mucize gibiydi sahiden de. Yusuf, her şeyi silip götürdü. İnsan yanı çok ilgi çekici biriydi. Yirmi dört yaşında gencecik biriyken tutuklanıp, duygularının hesabını vermek zorunda kalmış. Nabzı atan her genç, etkilenir eşitsizlikten. Çok sıcak bir insandı. İnsanı, her şeyin üstünde tutardı. Yaşam haklarının elinden alınması ağır bir şeydi. Ayaktaydı. Üstelik sapasağlam. Bu bile çok büyük bir başarıydı. Öyle zordu ki hayat, arkadaşlıklar bile neredeyse lûtuftu. İnsanları da alıyorsunuz elinden. Dostlukları, arkadaşlıkları...ne kalır ki? Çok sağlam bir adamdı. Zaman zaman kıskandığımı itiraf etmeliyim. Bazen de hayattaki bu sağlam duruşunda bir katkım olmuş mudur diye düşünürüm. Yazdıkları kötümser. Ama müthiş bir yaşama sevinci vardı. Neşeli, mutlu bir adamdı. Mizah duygusu çok gelişmişti. Kadınları çok seven, saygı duyan bir adamdı. Alçakgönüllüydü. Edebi konuşmalardan kaçardı hep. Hayatın kendisiyle ilgiliydi daha çok. Evlenmek istediğim, çocuğum olsun dediğim tek erkekti Yusuf. O olmasaydı evlenemezdim de sanıyorum. Sinemaya çok ilgisi vardı, iyi bir izleyiciydi. Vasatı asla yeterli bulmazdı. Kötü bulduğu bir şeye zaman harcamayı anlamazdı. Benim hayatımda Yusuf gibi bir insanın sevgisi her şeyin üstündeydi. Aslında hayat çok sade bir şey. Öyle olağanüstü şeyler de yaşamak gerekmiyor.



Parasız zamanlarımızda futbol yazarlığı yapmak istedi. Ama olur mu hiç dediler. Koskoca Yusuf Atılgan... Halbuki bence yepyeni bir soluk getirebilirdi spor yazılarına... Çok ilgilendi Yusuf, Mehmet'le. Uykularından kalkar, severdi. Onlarla yaşamak bana iyi geldi. Dedim ya; buradaki sevgi, her şeye değdi."

...



Sıddık Akbayır / Bütün Hatıralar Islaktır


4 yorum:

  1. Ben Anayurt Oteli'ni cok begendim, Aylak Adami bohem hayat anlattigi icin takdir etmekle birlikte cok sikici bulmustum. O kadar cok kitap mi yazmis? Ben bu ikisi var saniyordum. Belki BKarasu'dan sonra tekrar Yusuf Atilgan'a donerim bir de.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canistan diye yarım kalmış bir romanı bir de birkaç öyküsü var. Röportajını okumuştum; yaşamayı yazmaya tercih ettim diyor. O yüzden Oscar Wilde'ın lafından alıntı yaptım. Kitapları güzel ama hayata yansımasını daha da güzel başarmışlar. Sanat çok güzel şey ama insan kendini çok kaptırınca bazen hayatı yaşamayı unutuyor. Ben de artık satıhta kalarak çok etkilenmeden ilgilenmeye uğraşıyorum. Aylak Adam'ı ben çok sevmiştim. Üniversitede okuyup C.'den çok etkilendiğimi hatırlıyorum; sinemadan çıkan insan kısmı filan çok hoştu. Benim yeni takıntım Vüs'at O. Bener. Karanlık yazarları çok seviyorum. Melankolik olmamaya gayret ederek karanlık şeyler okumak zorlu bir uğraşmış ama

      Sil
  2. Vüs'at O. Bener BKarasu'nun da en beğendiği öykücüymüş. Ben acaba ondan mı; yoksa diğer Bener'den mi bir kitap okumuştum yıllar önce? Ne bileyim yukardaki alıntıya bakınca, Atılgan sürekli gözlem yapan çalışan bir adam sandıydım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diğer Bener de yeğeniymiş zaten; eksik taşlar diye fena olmayan bir kitabı vardı. Bizim okula kitap günleri için gelmişti. Ben de Atılgan'ı daha başka biri sanırdım. Bence asıl yetenekli olan eşi; bu anlattıklarını duyunca asıl roman yazması gereken oymuş dedim içimden

      Sil