3 Aralık 2014 Çarşamba

Kar

Yıllar önce hiç beğenmediğim hatta başlayıp yarısında sıkılıp attığım Orhan Pamuk'un Kar kitabını okudum. Bu kitabın ne kadar sıkıcı olduğunu tekrar edip duruyordum yıllardır. Bazı kitapların insanı doğru zamanda bulduklarında yepyeni bir kimlik kazandıklarını unutmuşum. Bu okuyuşumda kitabı elimden bırakamadım, şu anda da hala etkisi altındayım. En sevdiğim hislerden biri bu, kitap bitti diye üzülürken bir yandan hala kitabın kahramanlarının dünyasında yaşamak.

Orhan Pamuk ile ilişkim ortaokul yıllarıma dayanıyor. Bir arkadaşım bana yılbaşı çekilişinde "Benim Adım Kırmızı" romanını hediye etmişti. Orta 2 senesi olduğunu iyi hatırlıyorum, demek 14 yaşında filanmışım. Kitabı okuyup çok beğenmiştim. Şimdiki aklımla bir kez daha okusam mı acaba?

Sonra Cevdet Bey ve Oğulları'nı okuduğumu, kitabın konusunu aslında sıkıcı bulmama karşın neden kitabı okurken büyük zevk aldığımı uzun süre düşündüğümü hatırlıyorum. Sonra Kara Kitap. Kaç kez başladım o kitaba, sonra lise ikide okuyabildim ilk kez. Kara Kitap'ın başlangıcı ağır demir bir kapı. Omuz attım, itekledim yıllarca uğraştım aralamak için. Bir kez o açılınca kendimi İstanbul'un büyülü dünyasında buldum. Meğer ben Teşvikiye'de oturacakmışım İstanbul'da üniversitenin ilk 3 senesi ve hep merak edecekmişim Alaeddin'in bakkalı mı o Işık Lisesi'nin karşısındaki alengirli dükkan. Kara Kitap'ı çok sevmeme neden olan şey aslında bir pasaj. Alfabe, harflerin canlanması ve okumayı sökmekle alakalı kısım. .Okumayı sevenlerin harflerle hep büyülü bir ilişkisi oluyor. Orhan Pamuk Kara Kitap'ta harflerle ilgili büyülü bir eczadan bahsediyor. Ben de küçükken okumayı sökünce insanların ağzından çıkan sesleri harfler olarak görmüştüm. Okumayı bilmezken de sayfalarca anlamsız mektuplar yazardım, sıkılmadan. Kara Kitap'ı seviyorum ben, hem de çok seviyorum. Romanla anlatıyla ilgili olduğu için en çok. Kara Kitap'taki edebiyat oyunlarını, yalnızca iyi roman okurlarının bilip anlayabileceği küçük göndermelerini, aslında hiçbir karakteriyle özleşemezken kitabı bunca sevmemin sebebi olarak görüyorum.

Üniversitede Orhan Pamuk'la ilişkim sınırlı oldu, Yeni Hayat ile Beyaz Kale romanlarını pek üstün körü okudum. Masumiyet Müzesi'ni ilk çıktığında hemen okumuştum.

Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi'ne aşk romanı diyor, bence ikiyüzlü Kemal'in sınıfsal çatışmasının romanı, Aşka dair hiçbir şey yok o romanda. Kar romanı için ilk ve tek siyaset romanım demiş Pamuk, bense kendisinin bugüne kadar yazmış olduğu en iyi aşk kitabı olduğunu düşündüm. Kitapta en çok aşktan sonra yine bir nebze edebiyat oyunlarından etkilendim.

Yine çeviriye oynamış bir kitap ve yine Avrupalı okurları için yazılmış, evet. Pamuk, Elif Şafak'ın Ted konuşmasında anlattığı ve kendisinin de aslında son zamanlarda aşırıya dönüştürdüğü, bizden beklenen hikayeleri anlatma meselesinde yanlış bir yerde duruyor. Şafak bir Türk ya da Hintli, yani batı edebiyatından gelmeyen yazarların ancak kendi ülkelerinin  sefaletlerini anlattıkları sürece var olabildiklerinden dem vuruyordu. Kar da tam da böyle, Pamuk da biliyor, Fazıl'dan mesaj vermesi bile ondan. 

Kitabın başkarakteri Ka yıllarca Frankfurt'ta kalıp sonra Kars'a gidiyor. Bu yazı uzun oluyor ama sanırım blog yazmanın güzelliği bu, istediğim kadar uzatabilirim. Kar kitabında da bir sürü edebiyat oyunu yapmış yazar, kapalı anlatımlar göndermeler çok. Ben bu kitapta bunlardan çok Ka'nın kimlik bunalımından ve Lacivert'ten etkilendim. Lacivert çok yakışıklı, çok şefkatli, anneleri ölen köpeklere ağlayan biraz da maço biri. İnandığı şeyi sonuna kadar da savunan bir idealist. Fakat sorun şu, din için adam öldüren biri Lacivert. Böyle olmasına böyle de ben de Kadife ve İpek gibi Lacivert'e biraz tutuldum kitabı okurken. Roman kahramanlarının güzelliği ve yakışıklılığı mühim konu. Yakışıklı ve güzel tasvir edilen roman kahramanlarını daha çok seviyorum, genelde de aşık olduğum roman kahramanları ya da kendime romanlardan arkadaş edindiğim kadınlar hep güzel ya da yakışıklı. Gerçek hayatta değil ama romanlarda lookisme karşı değiliz. (Bir tek sempati duyduğum çok çirkin roman kahramanı Homongolos var).

Ka'nın Almanya'dan dönüşü de beni etkiledi. Bu batılı doğulu olma meselesini hep erkekler erkek gözünden yazıyor. Ben de bu meseleyi bu kimliği hep erkek gözünden görmüşüm. Erkekler doğulu da olsalar batılı kimliğe karşı çıktıklarında bile özgürler. Kadınlar batılı toplum düzenini reddedip nasıl özgür olabilecekler? Ülker Fırtınası'nı tekrar okumam gerek galiba. 
 

Bu kitabın aşkla ilgili düşündürdükleriyle ilgili ayrı bir yazı yazmam gerekecek sanırım, bu kadar yazdım hala hızımı alamadım. Bu yazı çok dağınık oldu ama saat çok geç, kafamı tam toplayamamış olsam da bunları yazmasam düşünüp durmaktan uyuyamayacaktım. İyi geceler. 




3 yorum:

  1. Kısaca yazıyı okuduğumu ve beğendiğimi yazmak istedim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Kara Kitap’ın başlangıcını ne kadar güzel betimlemişsin, aynen öyle. Harflerin anlatımını ben de çok beğenmiştim. Kar da beni ortamına alıveren ve kolay kolay bırakmayan Orhan Pamuk kitaplarından oldu. Ama ben yine aşk göremedim bu kitapta. Aşk kısmını da yazacağım demişsin, yazsana.

    YanıtlaSil