30 Mart 2014 Pazar

Cay

Bu yaziyi kafamda cok uzun zamandir döndürüyorum ama Türkiye cok acayip dönemlerden gectigi icin bir türlü yazamadim. Siyaseten kapkaranlik bir bulutun icinde el yordamiyla ilerlerken insanin nefes almaya da ihtiyaci var. Uzun zamandir eski önemi veremedigim edebiyata gercekten hizli bir dönüs yasadim. Neden okuyorum ben sorusunun cevabi da cok net, baska yasamlarin varoldugunu görmek, yalnizliga bir tekme vurmak icin. Tek cocuklarin yalnizlik korkusu ve sorunu baki. Bu yalnizlik hissi ise erken cocukluktan basliyor. Yaramazlik yapip da cezali olarak odama gitmek zorunda kaldigimda kitaplarima sarilirdim ben. Mecazi anlamda degil gercekten kitaplarimi kucaklardim. Evde iki yetiskinin arasinda elbette tek arkadaslarim kitap kahramanlari olacakti. Bunu daha sonra Selim Ileri´nin Mel´un adli kitabinda okudum. Kitaplarin insanlariyla arkadas olmak demis Selim Ileri. Böyle bir sey gercekten var. 

Benim de kitap ve film arkadaslarim, sevgililerim coktur. Kitap kahramanlarini kendime Idol edinip onlara benzemeye calistigim da dogrudur. Cocukluk askim Zeze´yle Brezilya´nin fakir favelalarinda az kosup oynamadim, ya da bir seyler yazma askini ilk kadin örnegim sevgili feminist Jo ile az konusup tartismadim. Belki de o yüzden ben hep kisa sacli bir genc kiz olmusumdur, Jo´nun saclarini kisacik kestirdigi sahne yüzünden. Sacimi ancak 27 yasimdan sonra uzatabildim.Tek cocuklar hakkinda cok klise var ama ben de bir tespit yapacagim. Tek cocuklar arkadasliklarina herkesten daha fazla önem verir. Su anda yeni bir sey söylemiyorum. Söyleyecegim yeni sey ise tek cocuklarin arkadaslik anlatan sanat ürünlerine cok daha fazla kendini kaptirdigi gercegidir. Friends´e tapan arkadaslariniza sorun bakalim kac tanesi tek cocuk. Ömür boyu süren dostluklar, ne olursa olsun güvenebilecegi insanlari bulmak tek cocuk icin Hayat memat meselesi. 

Ben de su anda arkadaslarimdan uzaktayim ve buna kac kez agladigimi gercekten hatirlamiyorum. Kuzey Güney dizisini hic izlemezken Kuzey ile Ali´nin karsilikli raki icip ilk asktan bahsettikleri sahneyi bin kere izledim. Ilk asktan bahsettigi icin degil, ilk asktan bahsederken raki icip kadeh tokusturan cok yakin iki arkadasi gösterdigi icin. Tek cocuklarin arkadasliklarinda aska benzeyen bir tutku vardir her Zaman. Benim de kendime özel bir Friends´im var aslinda, bir Türkce kitap. Cayinizi Türkce mi alirsiniz? Az kisinin bildigi mükemmel kitaplar kategorisinde benim icin. Türkiye´de, cok sevdigim 90´li yillarda geciyor. Baskahramani Su, benim icin cok uzun yillar üst insan kategorisinde yer aldi, kendisine benzemek icin cok caba sarf Edip her seferinde bir insan nasil böyle olabilir diye kendimle catistim, bu sorunun cevabina da sonra gelecegim. 

Günlüklerime dahi gecirmisim. 2006 yilinda “Gittikce Su Ilke´lesiyorum, tuhaf bir duyarlilik incoherent tavirlar” yazmisim. 2007´de yine Su cikiyor günlügümde bu sefer “Yine Cayinizi Türkce mi alirsiniz´i okudum. Su Ilke olmak mümkün müdür? Tas gibi, 5-6 dil bilen hiper entelektüel bir yandan feci zeki bir mühendisin ayni zamanda herkesi kendinden gecirecek bir sese sahip olup bircok müzik aletini virtüozite boyutunda calip bir yandan da ascilara tas cikaracak bicimde yemek yapma olasiligi nedir?” diye kendimi sorgulatmis bana Su. Salinger iyi bir kitap okudugunda kitabin yazarini aramak istedigini söyler, ben de bu kitabin yazarina mail atmistim. Sonradan maile baktim 22 yasindaymisim Su ile ayni yasta yani. Daha sonra 26 yasindayken asiri stresli bir is gezisinden sonra Ankara´da konaklarken yine aklima gelmis. Ankara benim icin hicbir sey ifade etmiyor. Is seyahatlerim baslamadan once hayatimda 2 kez gitmistim, benim icin Ankara Su demek, o arkadas grubu demek sadece. Simdi düsünüyorum da Su aslinda platonik bir begeninin ürünü sanirim. 24 yasinda birinin hayranliginin doruk noktasi. Ben de birileri icin Su Ilke oldum ya da birilerini Su Ilkelestirdim elbette. Bu Kadar takintili oldugum bir karakterin gercekte var oldugunu ogrenmek de bende degisik hisler yaratti. Sevmek Zamani filmi gibi, ben Su´yu degil resmini seviyorum aslinda ve yine güzelligin on para etmez bu bendeki ask olmasa´ya cikiyor her kapi. Yazarin hayranligi olmasa Su´yu sever miydim acaba? 

Kitapta benimle ayni durumda olan 2 kisi var. Avi ve Selin. Onlar da Su efsanesini fazlaca dinliyorlar, hatta ilk gördüklerinde bu muymus Su diyorlar ama sonra ikisi de Su´yu cok seviyor. Avi neyse, zira Su cok cilveli onunla da flört Edip kendine hayran etmistir ama Selin´in Su´yu cok sevmesini ilginc buluyorum. Ben de sever miyim acaba? Ya da Su´yu böyle tasvir eden yazar hala Su´ya ayni hayranlikla bakabiliyor mudur? Zeynep ise Su´dan cok daha gercek bir karakter. Ben bu kitabi hep kücüklük gözüyle okudugumu farkettim. Su bir mitolojik kahraman. Zeynep ise aci ceken, Yorgo´yu gercekten cok seven gercek bir kiz. Su Ilke 23 yasinda kalirken Zeynep büyüyor. Bunun filmi var aslinda. High Fidelity. (Aslinda kitap ama filmini daha cok sevdigim ender öykülerden bu). Baskahraman diyor ki: “It seems to me if you add music (and books, probably, and films, and plays, and anything that makes you feel) at the center of your being, then you can’t afford to sort out your love life, start to think of it as the finished product. You’ve got to pick at it, keep it alive and in turmoil, you’ve got to pick at it and unravel it until it all comes apart and you’re compelled to start all over again. Maybe we live life at too high a pitch, those of us who absorb emotional things all day, and as a consequence we can never feel merely content: we have to be unhappy, or ecstatically, head-over-heels happy, and those states are difficult to achieve within a stable, solid relationship.”   Iste Su bu asiri duygularin ürünü. Zeynep stable solid relationship. Simdi düsünüyorum da bence gercek hayatta Zeynep kazanir. 23 yasinda degil belki cünkü 23 yasinda henüz Su ile gercekten tanisilmadi. O uzak bir hayal. Önce onun hayal, ilüzyon olduguna kanaat getirilecek, büyük hayalkiriklari yasanacak ondan sonra Zeynep´in kiymeti anlasilacak. Su bir genclik öyküsü ise Zeynep hayatimin romani aslinda. Aslinda Su´yu aciklayan bir film daha var. Reality Bites. O da 90´lar filmi, benim de en sevdigim film. Winona Ryder´in en güzel hali. Ne tesadüfse bu filmde de müthis bir arkadaslik öyküsü var.
Lelaina Pierce: I was really going to be somebody by the time I was 23. Troy Dyer: Honey, all you have to be by the time you’re 23 is yourself. Lelaina Pierce: I don’t know who that is anymore. 
Troy Dyer: I do. And we all love her. I love her. She breaks my heart again and again, but I love her. 

 Sonra yine High Fidelity´ye dönüyorum. Cocuk 20li yaslarda ilahlastirdigi kizi arayip buluyor. Kiz Catherine Zeta Jones olmus, ama cok bos konusuyor, o asiri cool halinden eser kalmamis. 
Ben Su ile Yorgo´yu o tatile gittikleri arabada hayal ediyorum hep. Onlar benim genclik arkadaslarim. Iyi yolculuklar dilerim.

5 Mart 2014 Çarşamba

Şiir

Bu ara şiir okuyorum bol bol. Aslında şiiri pek sevmezdim ve şiirden pek anlamazdım ama artık internetle beraber uzun uzun roman okumaya açıkçası vaktim olmuyor. Şiir sanırım edebiyat açlığını kısa sürede doyurmanın en kolay yolu. Aslında bir şiiri, iyi bir şiiri anlamak için belki bir romanı anlamaktan daha fazla vakit gerekir. Lisede klasik Fransız şiirlerini uzun uzun incelerdik, çoğu zaman şairin bile bizim kadar detaylı düşünmediği kanısına varırdık. Bir Baudelaire şiiri üzerine sayfalarca yazı yazabildiğimiz bir dönemdi. Şimdi gündelik hayattaki streslerime bakıyorum da ne güzel sınavlarmış onlar, La cloche fêlée sınav sorusuydu iyi hatırlıyorum.( http://fleursdumal.org/poem/157)


Dün arkadaşım G. ile konuşuyorduk. “Güzelliğin on par’etmez şu bendeki aşk olmasa” dedim bir konuda. Bu sözün sırrına vakıf olabilmem sanırım 28 yılımı aldı. G. de bunu Brezilyalı bir arkadaşına söylemiş, “great wisdom” diyerek çok şaşırmış kız. Ben de geçen gün metroda giderken aklıma geldi nedense. Bir anda tüylerim diken diken oldu. Aşık Veysel gerçekten çok büyük sözleri olabilecek en basit şekliyle ifade edebilen biri. Bana Küçük Prens’i hatırlatıyor hep. “On ne voit bien qu’avec le cœur. L’essentiel est invisible pour les yeux”. Türkçe’de de bunun güzel bir karşılığı var; gönül gözü. 


Şiir bir açıdan gönül gözüyle görülebilecek bir şey yalnızca. Bu ara kadın şairleri okuyorum. Gülten Akın mesela. 


Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -


(http://www.siir.gen.tr/siir/g/gulten_akin/kestim_kara_saclarimi.htm)


Benim saçlarım kara değil, ama kadın şairler için saçları önemli. 


Out of the ash I rise with my red hair And I eat men like air. -


(http://www.poets.org/viewmedia.php/prmMID/15292#sthash.fEZTyubC.dpuf)


Saçlar şiirde hep önemli. Yine lise zamanından hatırladığım bir Baudelaire var. “Cheveux bleus, pavillon de ténèbres tendues”(http://fleursdumal.org/poem/203)


Hep güçlü saç renkleri. Benim saçlarım kahverengi. Kumrallar zaten pek sanat eserlerinin ilgisini çekmiyor. Hep kuzgun karası, alev kırmızısı, saman sarısı saçlar. Kadın şairler için güç sembolü, erkek şairler için arzu nesnesi. 


Biraz daha şiir okuyayım en iyisi.