21 Ocak 2015 Çarşamba

Beyin bedava

Bu blogu açtığımdan beri üzerinde en çok düşündüğüm kitapla ilgili yazmak istiyorum. Düşüncelerimi tam olarak toplayıp anlatmak istediklerimi anlatabilmeyi umuyorum. Ben bazen bir video izliyorum veya bir kitap okuyorum; sonra çok mühim şeylere bakış açım değişiyor. O da dolaylı olarak hayatımı değiştiriyor. Gabor Mate de bende bir dönüşüm yarattı bu anlamda. Ted konuşmalarını normalde küçümsüyorum sanırım biraz; hap gibi kısa bilgiler tam da bu yüzyılın sorunu gibi geliyor bana. Detaya giremeden her şeye yüzeyde erişim. (Bu konuda Jules et Jim filminde bir sahne var; "J'adore la grandeur de votre évantail" diyor sadece böcek konusunda uzman olan Jules, her şey hakkında bir fikri olan Jim'e. Sonunda jack of all trades but master of none oluyoruz herhalde hepimiz.) 

Mate'nin Ted videosu benim için gerçekten yararlı oldu, videoyu izledikten sonra kendisinin 2 kitabını okudum. İlki beni çok derinden etkileyen In the realm of hungry ghosts. Özellikle uzun zaman üzerine okuyup düşündüğüm konularda bana tam bir açıklama veren kitapları özellikle seviyorum. Uzun zamandır düşüncelerin gücü, olumlu düşünme üzerine okuyup yazıp çiziyorum. Olumlu düşünmenin gücü hakkında çoğu kitap biraz saçma açıklamalar yapıyor. Evren diyen var, melekler diyen var, bir sürü açıklama var ama ben bu kitabı okuyana kadar tam aklıma yatan bir açıklama bulamamıştım. Algıda seçicilikle açıklıyordum olumlu düşünmenin gücünü. Bu anlamda Mate bana düşünüp durduğum ve aslında ne olduğunu bildiğim bir şeyi tam manasıyla göstermiş oldu; brain circuits. Beyindeki yollar mı demek lazım ya da beyindeki devreler daha doğru sanırım bunu açıklamak için. Düşüncelerimizle beynimizde yeni devreler yaratıp kendimizi ve hayatımızı bu düşüncelerle değiştirebildiğimizi açıklıyor Mate. "The mind activity that can physically rewire malfunctioning brain circuits and alter our dysfunctional emotional and cerebral responses is conscious mental effort—what Dr. Schwartz calls mental force."

Ben hep olumlu düşüncenin gücünden bahsedip duruyordum, aslında eksik bahsediyormuşum. Düşünmenin gücüymüş asıl olan. "Reflection" olan yani aklımızın susturamadığı ses değil; bilinçli olarak yapılan bir şey hakkındaki iç gözlem ve kendimizi gözlemeymiş düşüncenin gücünde yatan. Mindfulness da diyorlar, "anda kalmak" deyip durdukları da bu. Hep nefes odaklı olması bence en kolay odaklanmanın nefes üzerinde yapılması. Ben bunu diğer yazımda aslında pek de açıklayamadığım biçimde yemek yemek üzerine yaptım. Yemek de nefes almak kadar yaptığımız bir şey. Diyetlerden sıkılanlara en büyük tavsiyem budur. Yemek yemeyi meditasyon haline getirin. Her lokmayı çiğnerken doyup doymadığınızı tartın. Kilo problemi yaşayan insanların çoğu çok hızlı yemek yiyor, vücuduyla o an bağlantısı kesiliyor. Hatta ben beyinde de bir tür kısa devre olduğunu düşünüyorum. Çok yedikten sonraki pişmanlık hali bence o kısa devrenin sonucu. Bilinç ve yaptığımız işi neden yaptığımızı düşünmek aslında yaptığımız her işi meditasyona çeviriyor. 

Mate, bağımlılıklarımızın kendimizle yalnız kalmamak için ortaya çıktığını söylüyor. Ben de eskiden tek başıma otururken illa ki kitap okumak bir şey izlemek ya da aklımı meşgul etmek zorunda bırakıyordum kendimi. Allahtan günlük tutma alışkanlığı edinmişim de kendim hakkında düşünme ihtiyacını o şekilde biraz da olsun giderebilmişim. Mate'yi okuduktan sonra can sıkıntım geçti. Canım sıkıldıkça kendimle ilgili şeyleri düşünüyorum, huylarım dediğim şeylerin neden huylarım olduğunu bulmaya çalışıyorum. Çok zevkli bir uğraş, herkese tavsiye ederim. "Mindful awareness involves directing our attention not only to the mental content of our thoughts, but also to the emotions and mind-states that inform those thoughts. It is being aware of the processes of our mind even as we work through its materials. Mindful awareness is the key to unlocking the automatic patterns that fetter the addicted brain and mind.  "

Reflection on the addicted brain, not wilful resistance to it, is the way to tame it. : Bu işte geçen yazımda irade yöntemi ile anlatmaya çalıştığım şey. "Sigara içmemeliyim, diyet yapmalıyım" diyerek irade göstererek insan bağımlılıklarından kurtulamıyor. Bağımlılıklardan geri dönmemecesine kurtulmak için kendimiz hakkında düşünmemiz, o bağımlılıkları neden edindiğimizi düşünmemiz şart. 

Çocukken şartlanmalar edindiğimizi, bu şartlanmaların da hayatımızı etkilediğinden bahsediyor Mate. Şartlanmaların edinilmesinde anne babamızın ya da çevremizin yaptıkları değil de onun bizde yarattığı hislerin bizim hayatımızı etkilediğini söylüyor. Yani annesi tarafından terk edilmiş bir çocuğun hayatını aslında etkileyen şey annesinin terk etmesi değil, çocuğun o durumdan kendine edindiği "ben sevilmeyen biriyim" şartlanması. Bu da bende acayip bir iyimserlik doğurdu. Demek ki ne travma yaşanırsa yaşansın insan bunları salıp gönderebilir. Zira o travma geçmez iyileşmez bir şey yaratmıyor insan zihninde. Yalnızca belli bir beyin devresi yaratıyor ki o beyin devresi de unutulabilir ve yerine daha iyisi konulabilir bir şey. 

Bu beyin devresini en çok sigarayı bırakırken bilinçsiz olarak kullandım. Şimdi kitabı okuduktan sonra anlıyorum neyin ne olduğunu. Sigara içmek insanın beyninde bir devre yaratıyor. "iç iç iç" diye baskı yapan o devre eğer biz sigara içmemeyi başarırsak zayıflıyor. İlk bıraktığımda saat başı gelen sigara krizleri sonra çok nadire düştü. Artık ancak tvde biri (kokusunu duymadığım için sanırım, çünkü kokusundan çok tiksiniyorum) çok karizmatik bir biçimde sigara içerse canım istiyor. Hollywood bunu anlamış sanırım, wiring together firing together yöntemiyle bizi de bağımlılığa itmişler. 

Yazının gerisini kitaptan alıntılara bırakıyorum. If we want something beautiful to grow, we have to create the conditions that will allow it to develop, diyor Mate. Bu bana Voltaire'in Candide kitabını hatırlattı, "Il faut cultiver notre jardin." Orhan Pamuk da hafıza bir bahçedir diyordu. Zihnimiz bir bahçe gibi emek özen ve bakım istiyor. 


Many addicts define themselves through their addictions and feel quite unmoored and lost without them. Substance-dependent people do this, but so do workaholics and other behaviour addicts. They fear giving up their addiction not only because of the temporary relief it offers, but also because they just cannot conceive who they might be without it. (alıntılara bırakıyorum dedim ama buna da yorum yapacağım, ben sigara içmeye çok erken başladım ve gerçekten bırakana kadar hiç sigara içmeyen bir yetişkin olmamıştım. Sigarasız sosyal ortamlara ne yapacağımı bilemeyeceğimi düşünüyordum. Yanlış düşünüyormuşum, sigara içmeyen ben aslında daha iyi biriymiş. Size de bağımlılığı olmayan kendinizle tanışmayı tavsiye ederim, pek keyifli oluyor. Çikolata şeker bağımlılığından kurtulmuş kendimi de daha çok sevdim.) 


Yet human beings who are able to direct conscious attention toward their mental processes discover something surprising: it’s not what happened in the past that creates our present misery but the way we have allowed past events to define how we see and experience ourselves in the present.



A neglected child may be helpless, but the damage comes if he acquires the defining belief that helplessness is his real and permanent state in the world.

All too often these ill-conditioned implicit beliefs become self-fulfilling prophecies in our lives. We create meanings from our unconscious interpretation of early events, and then we forge our present experiences from the meanings we’ve created. Unwittingly, we write the story of our future from narratives based on the past.

Mindful awareness can bring into consciousness those hidden, past-based perspectives so that they no longer frame our worldview. “Choice begins the moment you disidentify from the mind and its conditioned patterns, the moment you become present,” writes Eckhart Tolle. “Until you reach that point, you are unconscious.”


“Your worst enemy cannot hurt you as much as your own thoughts, when you haven’t mastered them,” said the Buddha. “But once mastered, no one can help you as much—not even your father and your mother.”



7 Ocak 2015 Çarşamba

Not an Addict


Bu Videodan sonra geçen yıl pek meşhur olan şu Russell Brand yazısını okumanızı tavsiye ederim. Kendisi bağımlılığını nasıl çözdüğünü anlatıyor.

Mate'nin videosundan çok etkilendikten sonra kendisinin In the Realm of Hungry Ghosts kitabını okumaya başladım. 

Kitap Mate'nin hastalarıyla olan ilişkileri, bağımlılık ve hayatla ilgili düşüncelerini içeriyor. Bağımlıların hikayeleri çok ağır, kitabı o yüzden de zor okuyorum. Allahım böyle dramları yaşamış insanların nasıl bir şansları olabilir ki hayatta diyor insan kitabı okurken. Mate en önemlisi insanın içindeki boşluktan, o boşluğu nasıl doldurmayı bilemediğimizden, yaşadığımız duygusal açlıkların nasıl da bağımlılıklar olarak kendilerini yansıttıklarını tokat gibi anlatıyor.

Mate maddelerin kendilerinin per se bağımlılık yapıcı olmadığını, bağımlılığa bir şekilde açık insanların bu maddelere bağımlı hale geldiklerini anlatıyor. Sırf uyuşturucu olmak zorunda da değil, alışveriş yemek internet iş gibi her türlü bağımlılığın aslında bir şekilde aynı yere çıktığını söylüyor. İçimizdeki o dolmak bilmeyen boşluk duygusu.

Ben çocukken canım çok sıkılırdı, çok mutlu, ilgi gören sevgi dolu bir ailede büyümeme rağmen ben çocukken hep çok sıkıldım. "Sıkı can iyidir kolay çıkmaz". Offff yani hala düşündükçe fenalık geçiriyorum. Belki kardeşim olmadığı için o kadar canım sıkılıyordu. Küçükken içimdeki boşluğu doldurmanın yolu olarak kitapları buldum. Zaten Mate'nin kitabını okudukça kitap tutkumun da aslında bir tür bağımlılık olduğunu görüyorum. "Craving"(yani bence elde olmayan can çekmesi) bağımlılığın önemli göstergelerinden biri. Gecenin köründe bilmem ne kitabını illa ki okumam gerektiği için bütün kütüphanemizin altını üstüne getirmem benim için çok sıradan bir şeydi. Sigara içemeyince gelen huzursuzluk gibi bende de o kitabı okuyamayınca acayip bir huzursuzluk peydah oluyordu. 


Yemek, tatlı bağımlılığı da aynı. İçimizdeki boşluğu, bazen yalnızlığımızı üzüntümüzü çikolatayla şekerle doldurmak iyi geliyor. Viyana'da hastalanınca beni şımartacak kimse olmayınca beni şımartma görevi kurabiyelere düşüyordu. Halbuki ne gaflet.

İçimizde olan boşluğu bizden başkası ya da hiçbir  şey dolduramıyor. Mate'nin kitabından çok etkilendim ben ama onun hastalarının çoğu kendisini dinlemiyor bile. Terapi, arkadaşlık, doktor bunlar insana bir yere kadar yardımcı olabilir. İnsan içindeki güce sarılıp kurban psikolojisinden çıkmadan ona başka hiçbir şey yardım edemiyor. Mate bağımlıların içindeki sevgiye aç muhtaç çocuktan bahsediyor. Ben de dışlanmış insanların içindeki o çocukları gördüm, hatta aşkla öyle insanları iyileştirebileceğimi bile düşündüm. Aşk bile o çocuğu sakinleştirmeye yetmiyor. İnsan kendi yarasını önce kendi sarmadan başkası o yaraya pansuman bile yapamıyor. 

Bu arada can sıkıntısı aslında iyi bir şeymiş. Sigarayı bıraktıktan sonra hayatımda can sıkıntısı tekrardan peydah oldu. Onu geçirmek için resim yapmaya başladım, spora ağırlık verdim ve bu blogu açtım.

İçimizdeki korkularla boşlukla, kendimizden şüphelerimizle başedecek David'ler biziz. Biraz sevgi ve ilgi bütün insanlığın dertlerini çözecek de haberimiz yok.