23 Şubat 2016 Salı

Stranger Than Fiction

Alain de Botton, Proust okumak yaşamınızı değiştirebilir diyor. Haklılık payı da var, her ne kadar konuya farklı yönden bakıyor olsak da ben de kitap okumanın insanın yaşamını değiştirdiğine katılıyorum. Botton iyi edebiyatın bize yazarların gözünden de yaşamı inceleme şansı verdiğini söylemiş. Burda tekrar Pamuk'un saf ve düşünceli okur ayrımından yola çıkarak tam bir saf okur olduğuma kanaat getirdim. Kitaplarla ilişkimin tamamen karakterler üzerinden gitmesi, yazarla hiçbir ilgimin olmayışına şaşırdım videoyu izleyince. Beni ilgilendiren asla Proust değil, ama Albertine olmakla çok ilgileniyorum. 

Kurgu kadınlar bugüne kadar yolumu çizdi, bana arkadaşlık, sırdaşlık edip bugünkü ben olmama çok yardım etti. Cesur Jeanne D'Arc, çalışkan Dolly, yazar, başına buyruk Jo, idealist, içli Feride, entelektüel, etkileyici, çok dil bilen Su, Türkçe'yi teganni edercesine konuşan Nuran, ego ego diye haykırıp ikiyüzlülüğümüzü haykıran, çok yetenekli Franny, tutkusunun esiri olan Anna Karenina, Bihter ve Madame Bovary, Heathcliff'e aşkını itiraf edemeyip ince hastalıktan rahmetli olan Cathy, çok esrarlı Rüya (böyle sayınca da Şener Şen'in vapurda saydığı taçsız kral pele gibi oldu, neyse). Sonra Mrs. Dalloway, Mr. Darcy ve Elizabeth Bennet ve aynı zamanda Bridget Jones.  Bunların hiçbirinde acaba yazar ne düşünmüş de yazmış diye pek de düşünmediğimi, daha ziyade karakterlerin gerçekliğine inanıp hayatı onların gözünden görmeye gayret edip bazı yerlerde onlar gibi davranmaya çalıştığımı düşündüm videodan sonra.  Yazarın ne düşündüğünü ne oyunlar yaptığını ancak kitap kahramanıyla özdeşleşemeyince yapabiliyorum, Suç ve Ceza gibi. Büyüdükçe roman kahramanlarıyla arkadaşlık belki bir nebze azalıyor, örneğin iş hayatımda örnek alabileceğim ya da derdimi anlayan bir roman kahramanına henüz rastlamadım. Büyük roman kadınları hep 20'lerinde, daha büyük olanların da pek iş güç derdi yok. 

Botton kitabında da roman kahramanlarını okuyup tanıdıklarımıza benzetiyoruz diyor. Benim ömrüm kendimi roman kahramanlarına benzetmeye çalışarak geçti, son yıllarda biraz azalsa da bazen devam ediyor. Yazmaya çalıştığım bütün yarım hikayelerde de kahramanlarıma roman ya da öykü kahramanları olduğunu söylemek hoşuma gidiyor. Birinin romanının kahramanı olma fikri, o kahramanların hayatımıza etkisi bence hayatımızı değiştiren, yazarın gözünden hayata bakma isteği değil. 

7 yorum:

  1. Ben bu konuda Button'a katılıyorum, insan okudukça ister istemez derinleşiyor ve hayata farklı bakmaya başlıyorsun. İyi edebiyatın bize en büyük katkısı bu. İfadenin en güçlü olduğu şiirin de.
    Öykü kahramanlarıyla özdeşleşme isteğinin yazarlıkta çok faydalı olabileceğini düşünüyorum, çünkü yaşayarak yazabilirsin böylece onları.
    Benim okuduğum kitaplarla aramda hep bir mesafe oldu. Hayatımda bir tek "Siyah İnci"deki Zencefil için çok üzülüp ağladım. Onda da bayağı küçüktüm.
    Diğerleri hep kitap kapaklarının içinde kaldı. Bu nedenle senin bu duyarlılığın bana farklı geliyor, öte yandan tanıdığım kadarıyla seni bütünlüyor.
    Hikâyelerine devam etmeni dilerim, sen de Su gibi her elini attığı işte başarılı olacak birisin. (Kitabı okumadım henüz ama böyle biri sanırım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ah Siyah İnci, ben de çok ağlamıştım ona. Şahika yorumun beni sevindirdi ve duygulandırdı, çok teşekkür ederim. Hem kitaplar insana senin gibi dostlar da katabiliyor belki de en çok bu açıdan güzeldir. Kitap okuyanların birbiriyle değişik ve sıkı bir bağı oluyor bence.
      Ben de senin şiir anlayışını çok beğeniyorum, şairin gerçekten ne yapmak istediğini ve ne dediğini çok iyi anlıyorsun. Roman için de geçerli, sen birçok katmandan okuyorsun bence romanları.

      Sil
    2. İnan bana şiirde kendimi "beginner" olarak görüyorum. yaptığım şiir çevirileri teknik açıdan ne kadar doğruydu, hiçbir fikrim yok. Romanlarda da bazen bir şeyi merak edip araştırıyorum, bu da insanlarda "entelektüel" olduğum yanılsamasını yaratıyor, gülüyorum:)
      Neyse, konumuz sensin. Yeni blog yazılarını merakla bekliyorum. Yazdıklarımda samimiydim, sende sanatçı duyarlılığı var:)

      Sil
    3. sen de entelektüel değilsen kim entelektüel sayılır onu bilmiyorum artık :) ben senin yorumlarını çok beğeniyorum Şahika. seninle tanışmış olmak beni gerçekten mutlu ediyor.

      Sil
  2. Ben hiçbir roman kahramanında kendimi göremiyorum, tanıdıklarımı da. Görmek isterdim. Bu açıdan Şahika gibi olabilirim. Başka insanları tanıyormuşum gibi okuyorum, ama onlardan çok da etkilenmiyorum, kızgınlık duyuyorum bazen yaptıklarına gerçi. Hele yazarın bakış açısından nasıl bakılır onu bile anlamadım. Allen'in zamanı çok sanırım.

    YanıtlaSil
  3. E ama sizin kendi romanınız var, hem de siz o romanda kahramansınız zaten. O yarattığınız karakterlerin peşine düştüm size mail attım, twitırdan ekledim. Size mail atmamda sizin bakış açınızdan ziyade acaba Su ne yapıyor merakı baskındı. Konuşmalarımızda da siz sanki onları unutmuş gibisiniz ama ben hala merak ediyorum Su nasıl bir kadın oldu Yorgo ne yapıyor. Sizin romanda kısa bir metafiction anı var, Savaş Su'yu tasvir ediyor Su da aman sakın beni kitaba koyma diyor, sizi o romanın yazarı gördüğüm an o an. Onun dışında sanki Su ortak arkadaşımız ben de arada ee Su nasıl diyorum gibi hissediyorum.
    Onlar sizin yazdığınız karakterlerden çok benim arkadaşlarım. O tanıdıklık hissini duyamayınca romana öyle aşkla bağlanamıyorum, güzelmiş deyip geçiyorum. Herkesin roman okuma biçimi farklı herhalde.

    YanıtlaSil
  4. Oldu galiba.
    Yazarlıkta bakış açısı meselesi benim biraz kafamı karıştırıyor. Biraz teknik bir mesele: Tanrı gibi dışardan bakıp yazmak makbul vs.
    Bu konuda Semih Gümüş'ün güzel bir yazısını saklamıştım, bir ara iletirim.

    YanıtlaSil