15 Kasım 2015 Pazar

Une tendresse infinie

Birkaç Fransız filmi izledim, biraz da kitap okudum. Yine yazacak şeylerim birikti. Bazen böyle oluyor, filmin kitabın etkisinde kalıp sırf onu konuşmak istiyorum. 2 film izledim, ilki çok bilinen La Vie D'Adele. Bu filmden çok etkilendim. Issız adam öyle olmaz böyle olur demiş yönetmen. Hayata karşı sonsuz bir iştah besleyen kızın hikayesi, Adele'in yaşamı. Tabii ben Adele'i değil Emma'yı sevdim filmde. Aslında filmin tamamını sevmedim de Adele ve Emma'nın yıllar sonra buluşmasındaki acılarından etkilendim. Uzun zamandır böyle acıklı aşk filmi izlememiştim. J'ai une infinie tendresse pour toi, j'aurai toujours, toute ma vie.

Filmde eşcinsellik önemli ama en önemlisi aşk. Emma kendine bir türlü layık göremediği Adele ile olamıyor. İstiridye ile spagettinin uyumsuzluğu gibi onlar da olamıyor. Egon Schiele'yi bilemeyen domestik öğretmen Adele, Emma'nın biraz sahte de olsa entelektüel ve ışıklı dünyasına giremiyor. O ancak herkesten saklanan gizli bir tutku olarak yaşanabilir. Filmde eşcinsel aşktan ziyade sınıfsal fark ve entelektüel açıdan uyuşamayan bir çiftin ilişkisi var. Adele ömrü boyunca Emma'yı arayacak, bulabilir mi işte orasını bilmiyorum. 

Sonra da La belle personne'u izledim. Bu fransızlar aşk hakkında büyük laflar etmeyi iyi beceriyorlar. Bu arada film çok güzel, modern Godard filmi gibi. En sonunda Junie'nin Louis Garrel'e tiradı çok güzel. Aklımda kaldığı kadarıyla şöyle diyor: "Ben aptal değilim. Sen çok yakışıklısın, çok kadın tanımışsın. Ben sana kendimi verdiğim andan itibaren benden soğumaya başlayacaksın. Daha sevilesi bir kadın bulduğun anda beni bırakıp ona gideceksin, ben de bununla yaşamayı beceremeyeceğim." Womanizer erkeğin tuzağına düşmeyip adamı ağlatan Junie'yi o kadar çok sevdim ki. Erkeğe oyuncak olmayan kadınların filmlerini hep çok seviyorum. "Tu peux pas résister toute seule à notre histoire d'amour, parce que moi je suis armé et que... j'vais pas t'laisser faire." Üzgünüm Louis.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder