13 Mayıs 2025 Salı

Atonal Medley

Zaman geçiyor. 

Zamanın geçtiğini söyleyen bütün yazarlar 

ölü şimdi. 

Bir tel kopar neydi o ahenk. 

Zadie Smith, ben genç olmayı 

çok seviyorum, demiş

bir röportajında.

Ben genç olmayı çok sevmiyordum. 

Çok genç olmayı diyelim ya da. 

Zadie Smith, ödüller almış bir romanla 

gizli gizli alay ediyor. 

Artık, 

böyle düz dümdüz 

anlatamazmışız.

Bahsettiği roman, içine düştüğü bütün klişeleri 

anlatıcısına söyleterek

klişe olmaktan 

kurtulmaya çalışıyormuş. 

Kurduğu tuzakların farkında olması da 

kurtarmıyormuş bu romanı.

Öyle diyor.

Hangi romandan bahsettiği önemli değil.

Önemli olan söylediklerini 

Zadie Smith’in söylemiş olması. (bu bir fısıltıyla okunmalı)

Kimse İngilizce romanın iki yolunda 

hangi romanlardan bahsettiğini

hatırlamıyor.

Sadece, romanda 

iki yol olduğu kalıyor akılda.

Benim aklımda. 

Bilinç içinde yüzüyorum. 

Yaşsız, zamansız. 

Bilincin bahçeleri.

Düşünme, düşünme kıskanırsın. 


seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi seninle bir bahçedeyiz geliyor bana


orada hem var hem yok gibiyim daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum 


Om mani padme hum.

Sigarayı bırakalı on yılı geçti. 

O kadar da zor değil. 

Ama önce sigara içmenin 

havalı-bir-şey olmadığına 

ikna olman gerek. (iki kez oku bunu)

Enis Batur bisiklet bir özgürlük beldesidir, diyor ve sonra sayfalarca

sigara hakkında yazıyor.

Sayfalarca. 

Yazı yazarken eli hep

sigaraya gidiyormuş.

Onun da aklında Zeno var. 

Sigarayı bıraktığımda

yoga yapmaya çalıştım.

İşe yaramadı. 

Geoff Dyer’ın kitabını da

o kadar beğenmedim 

aslında.

Bazı yazıları daha güzel. 

Seksenlik Avusturyalılar

yanımda 

amuda kalktığında

ben 

çocuk pozuna 

sığınıyordum. 

Hala yoga 

yapmıyorum.

Sigarayı 

kanal tedavisi yüzünden

bırakmak 

zorunda kalmıştım. 

Burada 

doktora yalnız

gidiliyor.

Yanıma alamadığım

refakatçiler, ev duygusu ve köklerim

Türkiye’delerdi hepsi.

Tek başıma

ağladığımı gören doktor

saçlarımı,

uzun 

upuzundular o zaman, 

okşamıştı.

Çıkıp son bir sigara yakmadan hemen önce. 

Saçlar önemli. 

Kadın şairler için güç,

erkek şairler için arzu nesnesidir onlar.

Sylvia’nın kırmızı

Gülten’in kara 

benim kahverengi

saçlarım. 

Ele avuca sığmaz, ferman dinlemez saçlarını dişlediğim zaman, anıları yer gibi oluyorum. 

Bunun hangi

şiirde geçtiğini

bulmak

senin görevin 

olsun. 

Ben sigarayı da

kitap okuyarak

bıraktım. 

In the realm of hungry ghosts.

Aç hayaletlerin ülkesinde.  

Bağımlıların çoğu kendilerini

bağımlılıklarıyla tanımlar. 

Gabor Maté’nin

kitabıydı bu. 

İçimizdeki boşluğu

ANCAK 

ve

ANCAK

bir bağımlılık

doldurabilir.

VE ondan kurtulunca

KENDİMİ

o kadar güçlü

hissetmiştim ki 

yeniden sigaraya başlayıp

yeniden bırakmalıyım,

demiştim kendi

kendime.  

Sokaklarda 

yenilmez bir kadın gibi

yürüyordum.

Teju Cole

ilk romanında 

Sebald’ı taklit ediyormuş.

Ben Open City’yi ilk okuduğumda 

Sebald adını daha hiç duymamıştım. 

Son romanında da 

yeni bir anlatıcı tekniği 

ve Bach kullanıyor çokça. 

Spotify’da kitapta bahsettiği

Afrikalı müzisyenlerin listesini yapmış.

Takip ediyorum. 

Bastan Toure. 

Şarkılardan birinin adı bu. 

Mustafa Sandal. 

Laszlo Krasznahorkai okuduğum ilk öyküsünde

Mustafa Sandal’dan bahsediyor. 

Gülme,

gerçek bu. 

Karakterine dinletiyor. 

Zadie Smith, gençken

güzel değilim ama akıllıyım

davulunu çalıyordum demişti,

nerede okuduğumu hatırlamıyorum şimdi.

Evet,

Clarice Lispector kadar

güzel değil gerçekten de. 

İnci Gibi Dişler,

daha Türkçeye çevrilmemişti

Amsterdam’dan İngilizcesini aldığımda.

Rachel Kushner, 

hem kadın 

hem yazar olmak 

birleşmez pek, ama Lispector’da birleşir,

ben de ikisi de olmak istiyorum diyor.

Çok normal,

ben de. 

Ellerim yandığı için artık

ateşten bahsetme hakkına sahibim,

bütün kepenklerim kapalı,

sana karanlıkta yazıyorum,

Senin G.

Uyandım.

Uyanmıştım da 

yeniden Uyandım. 

Kelimeler belki

anlamın ÖTESİNE

geçmiştir.

Hep aynı şeyi yazıyormuşum gibi

geliyor

bazen. 

Flaubert mektuplarını G. diye

imzalıyor.

G, je, ce, veya he 

diye de okunabilir başka dillerde. 

Borges’in H’si. 

Sonra Alef’i gördüm.

Korkunç bir sevgiyle, kuşkulu bir sıkıntıyla, hayranlıkla, imrenerek-

bakıyor Dante’nin Francesca ve Paolo’suna. 

Bunu İngilizce okuyunca

daha da güzel oluyor. 

With appalling love, with anxiety, with admiration,

with envy.

Ben çocukken

en sevdiğim çizgi film

Uyuyan Güzel’di.

Disney, 1959 yapımı olan. 

Orada prenses,

prensle rüyasında 

tanışır.

Şarkısı da var.

—---Once upon a Dream—-

Borges’in denemesinin adı da

Düşte Buluşma. 

Beatrice ve Dante.

Bu yazdığım da 

belki

benim 

seninle

buluştuğum bir

rüya.

Kimbilir.

Oneira

Yunanca rüya demek.

İlk kez 

bir şarkıda duydum onu. 

Türkçesinde 

Allahım ALLAHIM diyor

Oneira Oneira yerine. 

Ateşlere yürüyorum.

ve sonra ben bir 

kelimeye aşık oldum peşine düştüm kitaplarda aradım onu

ve nerelerde gördüm Oneira/Oneiric 

sözcüğünü

Ada veya Arzu Ada or Ardor Ada ou l’Ardeur

Cartarescu Solenoid’de de

karşıma çıktı 

ve en sonunda da

yine 

(bu kadın neden böyle iyi yazıyor)

Anne Carson.

Malina’nın İngilizce baskısında

önsözü 

Rachel Kushner yazmış. 

Bende Almancası var.

Avec mes mains brûlées

Flaubert’in mektubunun

o kısmını almış Bachmann.

Fransızca.

Mektuptakinden biraz farklı

Yanmış ellerimle,

ateşten bahsedebilirim.

Anne Carson da Bachmann’dan 

alıntı yapıyor, 

aynı hatayla. 

Bilerek, sever böyle şeyleri.

Avec tes mains brûlées.

Senin yanık ellerin.

'Damozel', 'eglantine', elegant' kelimelerini

severim. Upuzun uzattığın şu beyaz elimi öpmene bayılıyorum

Ada veya Arzu’dan bu.

Safiye Erol 

ve Nabokov’u 

birleştiren 

Eglantin kelimesi. (Ne dediğimi anlamak için

Ülker Fırtınası’nı 

okuman 

gerek,

şart bu.

Yoksa 

anlaşmamız

mümkün

değil).

Anne Carson’da Sevim Burak etkisi.

Yok tabii ama,

Sevim Burak’ın yazdığına çok benzer şeyler yazmış. 

Ahmet Oktay,

Sevim velut bir yazar değildi, diyor

günlüğünde. 

Velut ne demek diye 

sözlüğe bakmak zorunda kalıyorum. 

Verimli demekmiş.

Aynı şeyleri yazmamak için

bir de böyle yazıyorum. 

Zadie Smith’in beğenmediği romanın adı

Netherland.

Siz okusanız 

kesin 

çok beğenirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder