Uzunca bir aradan sonra galiba tekrar blog yazmaya başlayacağım.
Denemeler ve şiirler yazıyorum ama onları düzenlemek zorunda kalıyorum, sosyal medyada aldığım notları çok da uğraşmadan buraya koymayı deneyebilirim. Sosyal medyadan uzaklaşma denemeleri. Yazılı ortamları hep çok sevdim, sözlük, blog, sonra twitter. Yazı yazmaya daha ciddi eğilince de kendime göre insanlarla tanışmamı da sağladı sosyal medya, yine de sürekli yenilenen, bağımlılık yapmaya, dikkat bölmeye programlanmış bir akış olmaksızın da olur belki bazı şeyler.
Denemeler ve şiirler yazıyorum ama onları düzenlemek zorunda kalıyorum, sosyal medyada aldığım notları çok da uğraşmadan buraya koymayı deneyebilirim. Sosyal medyadan uzaklaşma denemeleri. Yazılı ortamları hep çok sevdim, sözlük, blog, sonra twitter. Yazı yazmaya daha ciddi eğilince de kendime göre insanlarla tanışmamı da sağladı sosyal medya, yine de sürekli yenilenen, bağımlılık yapmaya, dikkat bölmeye programlanmış bir akış olmaksızın da olur belki bazı şeyler.
Goethe ve Hafız hakkında okuyorum. Flow kitabı gibi, neden Hatem mahlasını almış diye araştırmaya başlıyorsun, sonra Hatem Zograi'nin tuğra kelimesiyle ilişkisi, Melahat Özgü'nün yazdıkları. Hayret Elif Şafak bu madeni nasıl keşfetmemiş. Hafız'la Goethe için Almanya'da bir anıt varmış. Karşılıklı iki sandalye, gönül mülkünde oturuyor gibiler. Bedoo suret yeki jan. Can kavramından da çok etkileniyorum. Burada tanıştığım Ermeni arkadaşım da oğluna Maximjan diyor, İran'dan geldikleri için, Maksimcan :) Sordum burada lisede Goethe şiirleri işleniyormuş, elbette okulda öğrendikleri için nefret ediyorlar. Almanca anıtlara "Denkmal" deniyor, bana bu hep dur bir düşün diyor gibi geliyor. Dur bir düşün, Goethe ve Hafız'ın karşılıklı mülkünde Yahya Kemal ne diyor. Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter. Gülle bülbülün böyle uzaklara seyahat edebileceklerini bilmiyordum. Hafız'ın Divanında "“Ey bülbül, benimle yoldaş olmak niyetindeysen, bana dost olmak hevesini güdüyorsan ağla, inle. İkimiz de âşıkız, işimiz ağlayıp inleme.” yazıyor ve Huthut kuşu, Mantıku't Tayr, hepsi birbirine bağlanıyor, Goethe de Huthut kuşundan bahsediyor. Büyük şeyler bunlar.
Bazen ümitsizliğe kapılıyorum, bizim için batı kültürü de doğu kültürü de sonradan öğrenilmiş şeyler, belki o yüzden Yunus Emre'yi, Aşık Veysel'i bu kadar etkileyici buluyorum. Fikret Kızılok'un gitarını kırmasını anlıyorum. Buraya böyle karmakarışık yazma izni veriyorum kendime, düzenleme başka yazıların işi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder